Aktif Gürültü Önleyicisi Olmayan Beyinler: Zihinsel Gürültü, Nörobilim ve Fadime’nin Düğünü
- Handeliko

- 25 Eki
- 4 dakikada okunur
Bir kulaklık insana beyninden illallah ettirir mi? Benim beynimse söz konusu, kulaklık da ettirir buzdolabı da, tek bir tık da.

Aktif gürültü önleyen kulaklığımın dünyayı susturması
Bundan bir yıl kadar önce çalıştığım yayınevinden bayram seyran dolayısıyla bana bir hediye çeki geldi. Her zamanki gibi son kullanma tarihine kadar bekledim, sonra da çek yanmasın diye alelacele bir arkadaşıma sordum ne alayım diye. “Kablosuz kulaklığın yoksa şöyle iyi bir kulaklık al.” dedi. Sonra da ekledi: “Aktif gürültü engelleme özelliği mutlaka olsun bak.”
Tamam dedim, seçtik bir güzel şey. Tabii o zamana kadar görmemişim aktif gürültü önleyici kulaklık. Önemli olduğundan bile bihaberim. Gelince ilk o özelliği merak ettim. Hemen ayarları yaptık. Kulaklığı taktım. Baktım değişen bir şey yok. Müzik çalmaya başladı ama dışarıdan ses geliyor hala. Tam bu muymuş ya diyecekken bir tıkla değişti işler.
Bir anda arkadan gelen, benim varlığını bile artık unuttuğum ama bir şeyler dinlerken bile hep orada olan sesler, bir tıkla yok oldu gitti. Hani eski buzdolapları hor hor çalışırdı da birden susardı, ortamdaki herkes birbirine bakıp “Oh ya, ne gürültü yapıyormuş da farkında değilmişiz.” derdi ya, aynen ondan oldu bana da o tıkla. O gün bu gündür hep aynı ayarda, aktif gürültüleri önleyerek dinliyorum ne dinlersem kulaklıkla.
Zihinsel gürültüyle kulaklıktan varoluş sancılarına
Bu alışveriş hayatıma bir kulaklık olarak çok şey kattı ama bana belki de daha büyük gürültülerin varlığını hatırlattı. Benim gibi varoluşsal sancı eşiği düşük biriyseniz, bir kulaklığın hayat kalitesini yükselten bir ayarında bile tüm varlığınızı sorgulamaya başlıyorsunuz. Üstelik bir yaştan sonra ağrı kesicilerin de faydası olmuyor. İki büklüm cenin pozisyonunda kulaklıktan başlayıp beyin kıvrımlarınıza doğru ulaşan bir sancıyla bulabiliyorsunuz kendinizi.
Ben de bu kulaklık hayatıma girdikten sonra, aslında beynimin de ara ara böyle durup susabileceğini düşünmeye başladım. “Yok canım, abartma.” desem de kendime, sanki böyle bir şey olabilirmiş gibi gelmeye başladı. Bir sürü psikoloji dersi almışımdır lisans dönemimde, ilgi alanımdır da zaten. Sonra bir de nörobilime merak saldım. Beynin nasıl çalıştığını az çok biliyorum yani. Bütün bunlar bende bilgi olarak bulunsa da bir türlü son yıllara kadar gürültülü bir beynin herkeste olmadığını büyük bir netlikle anlayamamıştım. Bu bilgiler yaşadıklarımla ve tanıştığım insanlardaki farklılıklarla birleşti, artık 31 yılın sonunda diğerlerinin beyninin benimki kadar şenlikli olmadığını fark ettim. Yakın zamana, son 1-2 yıla tekabül eden bu farkındalık sonrasında da gerçeği hızlıca sorunsuz kabul ettim. “Olsun, bizimkinde de çingene çadırı gibi bitmeyen bir eğlence var.” diye kandırıyordum kendimi. Farklıyız ya hani, olsun o kadar hesabı.
Normal bir insan beyni epey maharetli
Bazı insanların çok daha rahat uykuya dalabildiklerini, bir konuyu düşünmemek isterlerse başka bir şeye geçebildiklerini, çalışırken işi bile bırakmaları gerektiğinde bırakabildiklerini, anksiyeteyi öyle ya da böyle yönetebildiklerini, güzel bir manzaraya bakınca içten içe sessizleşebildiklerini, karar verirken kendi düşüncelerini daha berrak duyabildiklerini, duygularını daha iyi ve doğru anlayabildiklerini, baktıkları her yerde çılgın düşüncelere gark eden şeyler olmadığını, kendilerini düzgün ifade edebilmek için önce koca bir gürültüyü susturmaları gerekmediğini…
Bunları ve daha birçok şeyi anlamıştım son zamanlarda. Ama hiçbir zaman böyle çalışan bir sistemim olmadığı için yaşadığım zorluklar dışında büyük bir eksiklik hissetmemiş, yoksunluk duygusu yaşamamıştım. Ta ki aktif gürültü önleme için arkadaşımın ilk kez siftahını yaparak bastığı o tıka kadar.
Beynimde hiç bitmeyen bir Fadime’nin düğünü
O tıkla, beynimde bir türlü susmayan gürültünün aslında nasıl olabileceğini tahayyül edebildim ilk defa. Diğerleriyle aramdaki zihinsel farkın benim için ne kadar gürültülü, onlar içinse sürekli davul zurna dinlemek zorunda olmadıkları “normal” bir dünya olduğunu bir kulaklığın gürültü önleme özelliği kafamda canlandırdı ve böylece gürültüsüz yaşamanın ne demek olduğunu algılayabildim ilk defa.
Bu kulaklık meselesi, bende o sıralarda kimseye dalga geçerler diye anlatmasam da büyük bir etki yarattı. Önceden bu farkı algılamamı sağlayacak bir örnekle, bir benzetmeyle veya bunun çok başarılı bir ifadesiyle karşılaşmamışım demek ki.
Aktif gürültü önleme özelliği, hiç üstüne böyle şeyler düşünmesem de bana arada bir beyinlerdeki gürültülerin yönetilebildiğini gösterdi ya, Allaaaah ben başladım düşünmeye “Benim niye ondanım yok!” diye. Ben o ara başladım meditasyon öğrenmek için okumalar yapmaya, zihnimi nasıl yönetirim konulu internet içerikleri tüketmeye, her randevuda psikiyatristime abuk subuk sorular sormaya. Yine de hiçbiri kayda değer bir işe yaramadı.
Çünkü benim beynimde çocukluğumdan beri Fadime’nin düğünü vardı. Bazen neşeliydi, eğlenceliydi. Yalnız hissettirmezdi. Renkliydi. Ama hep çok sesli, gürültülü ve kaotikti. Bu da değişmez bir şeydi. Benim aktif gürültü önleme özelliğim hiçbir zaman olmamıştı. Daha kötü bir model olduğumdan filan değil, belki başka bir markanın ürünü olduğumdan. Ama hiç olmayan şey bundan sonra da olmayacaktı.
Nörobilimde default mode
Son yıllarda nörobilim dünyasında çok konuşulan bir şey var: Beynin “boşta” zannettiğimiz anlarda bile aslında deli gibi çalıştığı keşfedildi. 2001’de Marcus Raichle ve ekibi bu duruma default mode network (varsayılan mod ağı) adını koymuş. Yani beyin, hiçbir şey yapmıyorken bile sahne arkasında provalar yapıyormuş meğer. Sanki perde kapanınca müzisyenlerin içeri kaçıp “Abi girişte biraz daha basalım.” diye gaza geldiği bir orkestra gibi.
Bu ağ; insanın kendisi hakkında düşündüğü, geçmişi hatırladığı, olası gelecek senaryolarını kurduğu, iç konuşmalar yaptığı anlarda aktif hale geliyor. Yani “"Şu an hiçbir şey yapmıyorum.” dediğin an, beynin aslında tam gaz iç diyalog partisine başlamış oluyor. Kısacası, beyninde bir WhatsApp grubu var, sürekli birileri konuşuyor, kimse çıkmıyor, sessize almayı kimse önermiyor.
Sağlıklı bir beyinde bu ağ, dış dünyaya odaklanma moduyla (buna “task-positive network” deniyor) sırayla çalışıyor. Dış dünyaya yöneldiğinde iç ses kısılıyor, içe döndüğünde ise dış uyaranlar azalıyor. Yani nörolojik anlamda sağlıklı bir beyin aç–kapa düğmesini iyi kullanıyor. Bir şey düşünürken dışarıdan gelen sesleri süzebiliyor, dışa odaklanırken de içteki monoloğu kısa bir süreliğine kapatabiliyor.
Bende o özellik olmadığını kabul etmek
Ben artık beynimdeki gürültünün değişmeyeceğini anladım. Bu yüzden dışarıdaki gürültüleri azaltmaktan başka çarem kalmadı. Bir süredir de buna çalışıyorum. Bunun için daha uzun içerikler tüketiyorum, blog okuyorum, haberleri gazeteden takip ediyorum, gereksiz iletişimde olduklarımı kesiyorum, istemediğim işler yapmıyorum, sevmediğim şeylerden konuşmuyorum. Üstüme uymayan ama başkalarının uygun gördüğü şeyleri giymiyorum. Diğerlerinin bende pot duran rutinlerini, alışkanlıklarını edinmiyorum. Her tavsiyeyi dinlemiyor, her "Pişt!" diyene de dönüp bakmıyorum. En azından çabalıyorum. Dışarıdaki sesleri kısıyorum çünkü içeridekileri susturamıyorum.
Beynimdeki gürültü hiç bitmeyecek. Fadime’nin eğlencesi de düğünü de belki bir 31 yıl daha sürecek. Kaos dinmeyecek. Sesler kesilmeyecek. Kuş ölecek. Ben uçuşu da hatırlamayacağım.
O zaman dışarıdaki seslerden birazını kısalım da bari biraz önümüze bakalım.
Sen de bazen beyninde birileri halaya durmuş gibi hissediyor musun? Öyleyse yorumlara yaz da aramızda kaç gerçek halay başı var, bilelim. (Benimki tabii hala dağılmadı bu arada, içeride bilmem kaçıncı turu dönüyorlar acaba.)




Yorumlar