Bu blog yazısını açıp okuyan kişiyle önemli bir ortak noktamız var
- Handeliko

- 1 Eki
- 2 dakikada okunur
İddia ediyorum, buraya kadar geldiysen seninle bir ortak noktamız var. Ve bence değerli bir noktacık bu. Evet, noktacık. Küçük, tatlı ve anlamlı.
Bu blog yazısının başlığı gördüğün gibi biraz ilgi çekici olsa da hepimizi çepeçevre saran cazibeli içeriklerin yanında çok da matah bir yanı yok. SEO uyumlu hiç değil. Popüler bir konuya değinmiyor, hatta bir konuya bile değinmiyor. "Hişt bir baksana buraya." der gibi sesleniyor. Benimle ortak noktası olması birçok insanı ilgilendirmez bile. Öyle önemli, popüler biri değilim. Sanatçı değilim, bir konuda uzman değilim, insanların faydalanabileceği bilgiler ve isabetli öneriler veren bir içerik üreticisi de değilim.
Blogumu okuyan az kişi var. Blog yazılarımın linklerini paylaştığım Instagram hesabımda da üç basamaklı sayıların en başındaki sayılardan biri kadar takipçim var. Reklam vermiyorum ne yazıya ne Instagram paylaşımlarıma.
Başlıkta sadece kişisel bir şey vaat ediyorum, Okuyanla benim aramda olan bir şey, o kadar. Ortak nokta, benzerlik ve dolayısıyla bir tür dolaylı bağ. Açıklıyorum şimdi ne olduğunu.
Bütün bu anlattıklarıma rağmen, bu başlığı gören insanların emin ol yüzden doksan dokuz kadarı direkt ilgilenmeden geçecek. Hatta bazıları küçümseyerek dalga bile geçebilir. Ama sadece çok küçük bir kısmı, belki birkaç kişi merak edip tıklayacak ve okuyacak bunları. Sen de onlardan birisin. Belki de okuyan tek kişisin. Buna rağmen merak ettin. Ne bir öneri, ne popüler bir konu, ne ilgi çekici bir başlıkla sunulan daha büyük bir hedef kitleye hitap eden bir içerik. Sadece birinin paylaştığı kişisel bir düşüncesini merak edip -üstelik blog yazmanın artık demode olduğu bir zamanda- tıkladıysan ve buraya kadar okuduysan, sen de benim gibi kıyıda köşede kalmış ama gerçek kişisel iletişim parçalarını seviyorsun demektir.
Özgün içerikleri ve yorumları, birçoğunun burun kıvıracağı ya da bir saniye bile düşünmeden ilgisizce hızla geçeceği bir şeyi merak ediyorsun. Yazılı içeriklerin artık daha zor tüketilir hale geldiği günümüzde sen belki de hala Instagram postlarının altındaki uzun açıklamaları okuyorsun. Hala blog okumayı sevenlerden bile olabilirsin sen de benim gibi. Etrafımızdaki her şey artık dikkatimizden saniyeler çalabilmek için türlü şaklabanlıklar, çalışmalar, taktikler yaparken başarılı bir şekilde; sen zamanını bu yazıyı okumaya ayırıyorsun. Demek ki gerçekten sana kişisel bir yerden seslendiğini fark ettiğinde; kıyıda köşede kalmış şeylere, küçük ayrıntılara, kişisel paylaşımlara, sıkıcı bulunan ama anlam bulduğun şeylere değer veriyorsun. Neyse, uzun lafın kısası, sen de benim gibisin. Belki sen bile bu yönünü açıkça görmemiştin daha önce. Hiç düzeltme yapmadan ve geri dönmeden yazdım. Gerçekten içimden geçenleri ve benim de anlamlı bulduğum şeylerdi bunlar. Bu tür içerikleri; gerçekten içten bulduğum, üreteniyle kişisel bir bağ kurduğum, fayda sağlamasa bile anlamlı gördüğüm şeyleri tüketmeyi seviyorum. Dolayısıyla ben de sevdiğim gibi şeyler üretmek istiyorum hayatımın her alanında.
Bundan sonra her pazar sabahı bir post yayımlayacağım. En azından çabalayacağım. İlgilendiğim konulardan, sevdiğim şeylerden, yazmaktan, blogculuktan, dünyadan, insanlardan... Aklıma gelen her şeyden biraz biraz bahsedeceğim.
Merak ettiğin veya düşüncelerimi yazmamı istediğin bir şey varsa aşağıya yorum bırakabilirsin. İstersen e-mail de atabilirsin şu adrese: merhaba@handeliko.com
Bir sonraki yazımda neden Youtube kanalı açmak yerine ölmek üzere olan blogculuğu -hem amatör hem de yarım yamalak da olsa- yapmaya çalışıyorum, onu anlatacağım. Sonra da sevdiğim blogları önereceğim.
Hala okuyorsan, evet sen, ortak noktamız hakkında bana hak vereceğinden eminim. Yine de katılmayacak olursan söz, harcadığın zaman iade.




Merakla ve iştahla bekleyeceğim blog yazılarını ❤️
Her şeyin hızla tükendiği dünyamızda bi’ Handeliko hep kalsın; ve biz buna yanından yamacından, birazcık da olsa ucundan şahit olalım be..